Özellikle korku filmlerinde mutlaka duyduğumuz ama neden bu kadar ürkütücü olduğunu asla merak etmediğimiz bir melodinin izini süreceğiz. Bu satırları okurken bile aklınızın bir köşesinde çalmaya başlayan bu melodi, bakalım neden bu kadar ürkütücüymüş?
Müziğin bizlere çok derin bir dokunma şekli vardır çünkü kulaklarımız, melodiler mükemmel bir dengede ve ahenk içinde görünse bile eğer doğru gelmeyen bir tını varsa hemen onu fark eder.
Müziksiz asla düşünülemeyen sinemada da izlediğimiz filmlerdeki bazı melodiler bizleri neşeli ve mutlu hissettirirken bazıları da ürkütücü tınılarıyla bizleri dehşete sürükleyecek kadar güçlüdür. Bugün, duyar duymaz tüylerimizi diken diken yapan, taa 13. yüzyıldan günümüze kadar gelen ve filmlerde çok kullanılan ürkütücü bir melodiyi inceleyeceğiz.
Bahsi geçen bu ürkütücü melodinin adı “Dies Irae” yani “Gazap Günü” (Day of Wrath).
The Lord of the Rings film serisinin en unutulmaz melodilerinden biri olan Dies Irae’yi videonun birinci dakikasından itibaren duyabilirsiniz. Aragorn ve Nazgul‘un karşılaşmasında duyduğumuz bu melodi, tüylerimizi diken diken yapan cinstendi.
Diğer filmlerdeki örneklerini içeriğimizin devamında vereceğimiz Dies Irae’nin geçmişi ise 13. yüzyıla dayanıyor. Thomas Celano tarafından yazıldığı tahmin edilen Dies Irae, öldükten sonra dirilişi, suçluların yargılanmasını ve müminlerin kurtuluşunu anlatan eskatolojik yani kıyameti konu edinen Latince bir ilahi.
Gregoryen ilahisi olan Dies Irae, nasıl oldu da bu kadar yaygınlaştı?
Hristiyan dünyasında; Wolfgang Amadeus Mozart, Giuseppe Verdi, Hector Berlioz, Camille Saint-Saëns, Modest Musorgski, Igor Stravinsky gibi pek çok Batılı bestekârın bu ilahinin sözlerini ve melodik temasını eserlerinde kullanması bunun ilk sebeplerinden biri aslında.
Özellikle Mozart’ın Requiem (1791) eserinde bu duayı yorumlaması, Dies Irae’nin kilise dışında icra edilmesine yol açmış.
Verdi’nin Messa da Requiem (1874) eserinde bu duayı yorumlaması da Dies Irae’yi popülerleştirmiş. Bunu da es geçmemek lazım tabii.
Dies Irae’nin nasıl bu kadar ürkütücü bir melodi hâline geldiği aşikâr aslında.
Popülerleşmesinin ardından kilise dışına taşan bu ilahi, sadece belirli bir ayin sorasında söylenirdi; o da cenazeler. Katoliklerin Tanrı’nın, yaşayanları ve ölüleri yargılayacağına ve onları cennete ya da cehenneme göndereceğine inandıkları günü anlatan bu ilahi melodi; Katoliklik, dünya kültürüne nüfuz ettikçe klasik müziğe yeniden uyarlandı.
O ölümcül ve ürkütücü tonu aktarmak için kullanılan melodinin daha sonra sinemaya girmesi çok da tesadüfi değil yani.
Çünkü karanlık, tehlikeli, iç karartıcı birçok sahnede kullanılması muhtemel olan bu melodi, o dehşet hissini yansıtacak yegâne tınılardan biriydi.
Sessiz filmlerde karşımıza çıkan bu ürkütücü melodi, ilk olarak Aelita: Queen of Mars (1924) filminde duyulmuş.
Savaş sonrası, Sovyetler Birliği’nde yaşayan insanların günlük yaşamlarını konu edinen bu filmi önemli kılan unsurlardan biri de zamanının çok ötesinde taşıdığı bilim kurgu unsurları olmuş.
Daha sonra sinemanın yapı taşlarından biri olan Metropolis (1927) filminde duyulmuş bu melodi. Bölünmüş toplumsal bir yapıyı yansıtan bir yapım olan Metropolis’in o kasvetli havasını Dies Irae’den başka bir melodi yansıtamazmış doğrusu.
Dies Irae sadece korku filmlerinde kullanılan bir melodi değil.
Dies Irae her ne kadar ürkütücü bir melodi olsa da sadece korku filmlerinde kullanıldığı, bir yanılgıdan ibaret. The Exorcist (1973), Home Alone (1990), The Nightmare Before Christmas (1993) gibi korku filmlerinin en unutulmaz sahnelerinde kullanılsa da The Lion King (1994), Star Wars: IV – A New Hope (1977), It’s a Wonderful Life (1947), The Good Place (1992), Batman Returns (1992), Close Encounters of the Third Kind (1977), The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring (2001) ve daha nice filmin bazı sahnelerinde de kullanıldı. Dies Irae bu sahnelerde verilmek istenilen gerilimi dibine kadar yaşatmıştı.
Ancak burada Dies Irae melodisinin en ikonik kullanımı olan Cinnet / The Shining (1980) filmine ayrı bir parantez açmak gerekir.
Elbette ki bir filmi sadece bir melodi korku kategorisine taşımaz ancak Stanley Kubrick‘in yönetmen koltuğunda oturduğu The Shining gibi dehşet odaklı filmlerin bu kadar germesinin nedeni, seçilen müziğin sinirlerimizi adeta bir jilet gibi kesmesidir.
Hemen hemen her filmde duyduğumuz Dies Irae melodisi neden bu kadar ürkütücü?
Aslında Dies Irae’nin neden bu kadar ürkütücü olduğunun teknik bir açıklaması var. Bu teknik açıklamayı da Ses Uzmanı Alex Ludwig yapıyor.
Öncelikle Dies Irae’de duyduğunuz melodi, minor modda. Minor müzik denildiği zaman akla ilk olarak hüzünlü ve kasvetli tınılar gelir. Dies Irae’deki tüm notalara bakıldığında, F ve E’nin yan yanayken yarım ses aralığında olduğu görülüyor.
Aynı zamanda, dizilim devam ettikçe ve derinleştikçe notalar düşüyor. Alçalan nota dizeleri hüzün hissini verirken yükselen nota dizeleri ise mutluluk hissini veriyor. Bu üç kombinasyon bir araya geldiğinde ise ortaya hâliyle ürpertici bir melodi çıkıyor.