Hollywood filmlerinin, belli başlı ülkelerde geçen sahnelerde istikrarlı bir şekilde kullandığı kirli bir sarıdan oluşan filtreye mutlaka denk gelmişsinizdir. Orta Doğu, Meksika gibi bölgelerle ilgili bir film veya sahne söz konusu olduğunda aniden beliren ve aslında bilinçli bir şekilde kullanılan bu sarı filtrenin, izleyenlerde nasıl bir ön yargı yarattığını hep birlikte inceleyeceğiz.
Renklerin insan psikolojisi üzerinde büyük etkisi olduğu yadsınamaz bir gerçek. Renkler, sinemanın da olmazsa olmazı olan yapı taşlarından biri. Toplumların kültürel kodlarını yansıtan filmlerde kullanılan birtakım renkler, bazı ülkelere karşı ön yargı oluşturabiliyor maalesef.
Sarı, bu renklerden biri. Özellikle savaş ve aksiyon filmlerinde kullanılan sarı bir filtrenin yol açtığı ön yargının; Orta Doğu -Türkiye de dahil- ülkelerine karşı gelişen ötekileştirmenin, düşmanlaşmanın neleri tetiklediğine bakacağız.
Bir filmdeki renk kullanımı, o film hakkında pek çok ipucu taşıyabiliyor.
En az müzikler, diyaloglar kadar renklerin kullanım şekilleri de söz konusu filmin hikâyesi, alt metni ve aslında verilmek istenen mesaj konusunda birçok sinyal verebiliyor. Örneğin romantik filmlerde renk paleti daha sıcak tonlarda ilerlerken korku ve gerilim filmlerinde genel olarak soğuk ve karanlık bir renk paleti tercih edilir.
Ancak savaş ve aksiyon filmlerinde kullanılan renklerle ilgili bir dilemma söz konusu.
Özellikle Avrupa sinematografisinde fütüristik renkler tercih edilirken Meksika, Afrika ya da Orta Doğu ülkeleri söz konusu olduğunda kirli bir sarı tercih ediliyor. Bu kirli sarı, görenleri neden rahatsız ediyor peki?
Öncelikle bu kirli sarı renginin psikolojideki yerine bakalım.
Aslında çok belirgin bir psikolojik etkisi olduğu için kullanılan sarı rengi; aşırılıkları, zıtlıkları ve sıkışıklığı tasvir eder. Bundan dolayıdır ki sarı renk, birçok kişide gerginlik ve kasvet hissi oluşturur. Hollywood’un sık sık kullandığı bu sarı tonunun, görenlerde bir çeşit rahatsızlık hissi uyandırmasının sebebi de budur aslında.
Sadece sinemada değil dizi sektöründe de bu rengin kullanıldığını görürüz.
Breaking Bad ve Narcos gibi kült dizilerdeki ana karakterlerin Amerika’dan Meksika’ya seyahat ettiği esnadaki sahne geçişinde ekran birden sararır mesela.
Homeland dizisinde de Carrie Mathison’ın Afganistan’a gittiği sahnede ekran birden sarı filtreye bürünür. Koşuşturan ve bağıran insanların olduğu bu sahnedeki kaos tesadüf değildir aslında.
“Extraction” filmi sarı filtrenin en ironik örneklerinden biri.
Chris Hemsworth ile Bryon Lerum başrolünde olduğu ve yönetmenliğin Sam Hargrave’ın yaptığı 2020 yapımı film, bir uyuşturucu kaçakçısının kaçırılan oğlunu kurtarmak için Bangladeş’e gönderilen bir paralı askerin hikâyesini anlatıyor. Sefalet, hukuksuzluğun eksik olmadığı film, tahmin edersiniz ki sarı filtreden geçilmiyor.
Hollywood’un senelerdir kullandığı bu yöntem aslında tesadüf değil.
Sinema endüstrisi, teknik anlamda büyük bir gelişim yaşadı. Ancak bu noktadan Hollywood sinemasına bakıldığında büyük bir ikilem görülüyor. Savaş ve aksiyon filmleri söz konusu olduğunda bazı ülkeler için renkler üzerinden bilinçaltı yönetimi izleniyor. Gelişen tekniklere rağmen, savaş ve aksiyon filmlerindeki tercih edilen renk paletiyle ilgili bu ikilemin sebebi ne peki?
Bilinçli bir ön yargı oluşturulmak isteniyor.
Özellikle Hollywood yapımlarında dost ve düşman ayrımında keskin bir çizgi vardır biliyorsunuz ki. Dostun karşısında olan düşman portresi ise genellikle insanlıktan yoksun kişilerdir. Düşmanın canilik, sefalet, hukuksuzluğun tam içinde olduğu bir tabloda onu ötekileştirmek dünyanın en kolay şeylerinden biridir tahmin edersiniz ki. Filmin yarattığı zıtlıklar, izleyicinin karşı tarafa ön yargı oluşturmasını da kolaylaştırır.
Bu zıtlıklar, izleyenlerin “düşmanların” öldürülmesini hazmetmesini daha kolay hale getiriyor.
Hollywood sinema endüstrisinin istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü bu sarı filtre yönteminde “modern” ve Amerikalı olmayan insanlara karşı bir ötekileştirme geliştiriyor doğal olarak. Yani filmler üzerinden bilinçli ırkçılık yapılıyor. Renkler üzerinden bilinçaltımıza yerleşen bu ön yargı, ülkelere karşı olan ötekileştirme, son derece tehlikeli olan ırkçılığın tetiklenmesine yol açıyor.
İzleyen herkeste “Orta Doğu”, “develer,” “çöl”, “savaş”, “hastalıklı”, “sağlıksız” gibi kavramları çağrıştıran bu sarı filtrenin, gün batımıyla alakalı olduğunu sanmak son derece masumane olur. Keza Amerikalıların kendileri dışında her ülkenin sarı olduğunu sanmaları düşüncesi de öyle…
Türkiye’ye olan bakış açısının değiştiği de bir gerçek…
Yabancı kurum ve kuruluşların Türkiye ile ilgili neredeyse tüm video ve görsellerinde bu sarı filtreyi görmemiz de içselleştirilen bir ön yargıdan ibaret ne yazık ki. Bayern Münih’in geçtiğimiz gün paylaştığı afiş de bu örneklerden sadece biri.
Renklerin manipülatif gücünü kullanan Hollywood, yıllardır kullandığı bu sarı filtre yöntemiyle izleyicilerin düşüncelerini, algılarını ve tepkilerini zaman içinde büyük bir biçimde dönüşüme uğrattı. İşin kötü tarafı, günümüzde bile bunun etkileri devam ediyor maalesef!