Bugünlerde gündemimizi oluşturan Titanik, aslında ilk olarak Naziler tarafından film haline getirilmiş. Yaşanmış olan ve etkilerinin hâlâ devam ettiği bu trajedi, çok az insanın bildiği bu Nazi propaganda filminin de ilham kaynağı olmuş.
1942’nin başlarında “Güney Atlantik’in Kraliçesi” adında lüks bir gemi, Baltık Denizi’ndeki bir Alman donanma üssündeydi. Adolph Hitler’in donanması tarafından komuta edilen gemi, sonradan bir kışlaya bile dönüştürülmüş.
Tasarımı ve kurgusuyla 1997 senesinde çekilen Titanik filminin aynısı olan bu filmde, Nazi propagandasının ele aldığı görülüyor. Üstelik film yapımında da hiçbir masraftan kaçınılmamış. Bu filmi çok az insanın biliyor olması da bir o kadar tuhaf.
Titanik, geçmişte olduğu gibi bugün de hâlâ hepimizi derinden etkileyen bir hikâyeye sahip.
Titanik
Senaryo ise bizim bildiğimiz Titanik’ten çok farklı bir şekilde ele alınmış görünüyor. Film, geminin kaza anını İngiliz ve Amerikan açgözlülüğünün bir sonucu olarak tasvir ediyor. Yani filmin konusu aslında tamamen siyasî.
Filmin adı da olan The Nazi Titanic isimli kitabın yazarı Profesör Robert Watson, Almanya’nın 1942’de savaşta ciddi başarısızlıklarla karşı karşıya olduğunu ve filmin bir propaganda aracı olarak büyük yankı uyandıracağını düşündüğünü dile getiriyor. Titanik olayının “Nazileştirilmiş” versiyonuyla Müttefiklere bir cevap niteliği taşıdığını da ekliyor.
Gemiler tamamen aynı görünümde, bu filmde kullanılan geminin bacalarından sadece biri eksikti.
Cap Arcona
Dönemine göre oldukça büyük bütçelerle hazırlanan filmin, Prof. Watson’ın anlatımına bakılırsa o dönemde 4 milyon reichsmark bütçesi olduğu tahmin ediliyor. Bu, oldukça maliyetli bir film olduğunu da gösteriyor.
Filmde daha garibi, gerçek askerler cepheden alınarak figüran olarak kullanılmış. Sadece bununla da kalmıyor; dönemin ünlü Alman film yıldızlarından Sybila Schmidt gibi oyuncular da kadroya dahil olmuş.
Filmin çekim aşaması ise oldukça kaotik bir ortamda gerçekleşmiş.
Filmde yer alan kadın oyuncular, askerlerin tacizine maruz kalmış; film setinin aydınlatılması ise savaş ortamında müttefikler için bir hedef olabileceği düşüncesi de cabası. Ayrıca filmin yönetmeni Herbert Selpin, Nazi yetkililerinin çekime ettikleri müdahaleleri eleştirdiği için tutuklanmış. Sonrasında yerleştiği hapishanede de asılı bir halde bulunmuş. Yani anlayacağınız filmin çekim süreci oldukça sancılı geçmiş.
The Nazi Titanic’in temelinde sert bir propaganda var.
Filmde gerçekleşen kaza, Titanik’te Alman mürettebatlarının gemiyi Kuzey Atlantik’te yavaşlatmaya çalışmalarına rağmen kazanın aslında İngiliz sahiplerinin açgözlülüğünden kaynaklandığı konu edinmiş. Almanca sonsözde ise 1500’den fazla yolcunun ölümünün “İngiltere’nin bitmeyen kar arayışının ebedi bir kınanması” olduğu yazıyor.
Alman tarihçi Von Lunen, filmi izledikten sonra tüm sahnelerin fazla gerçekçi olduğunu ve sivillerin hava saldırılarından korkabileceklerini düşünerek sinemalarda gösterilmesinin yasaklanmasından bahseder: “Filmde Titanik’teki Alman subayının, ahlaki açıdan hatalı olduğuna inandığı için üstlerine itaatsizlik etmesi de bir sorun haline geldi. Bu, Nazilerin gerçek hayattaki Alman subaylarda göndermek istediği bir mesaj değildi”.
Verilen siyasi mesajlara rağmen film, dönemine göre teknolojik açıdan etkileyici bulunuyor. İngilizlerin, yine Titanik’i konu alan 1958’de yapmış oldukları A Night to Remember filminde, bu filmden kesitler görülüyor.
Film başarısız oldu; ama gemi bir süre daha farklı amaçlarla kullanılmaya devam etti. Cap Arcona adındaki bu büyük gemi, 1945’te kamplarından taşınan mahkumlar için bir hapishane oldu. İnsanları bu gemiye topladılar.
3 Mayıs’ta ise gemi İngiliz Hava Kuvvetleri tarafından bombalandı. Prof. Watson, geminin içinde neredeyse 5 bin insanın olduğunu tahmin ediyor. İçinden ise sadece 300 kişinin kurtulma şansının olduğu söyleniyor. Bu bile iyi bir ihtimal. Cap Arcona gibi diğer gemilerin Almanya’nın düşüşü ve savaşın sona ermesinden 4 gün sonra bombalanması olayı daha da garip bir hâle getirmiş.